Kategori arşivi: Bilim

Makalenin ortak yazarı: Chester adlı kedi

Michigan State Üniversitesi’nde fizikçi ve matematikçi olan Jack H. Hetherington’ın, 1975 yılında Physical Review Letters dergisinde bir makalesi yayımlanır.

CrcOiB7XYAEaymm.jpg-large

Makalenin ortak yazarı: F.D.C. Willard

Bu makaledeki ortak yazar, Jack H. Hetherington’ın kedisi. Yani F.D.C. Willard isimli yazar bir bilim insanı değil, kedisine koyduğu isim.

Yakın çevresi ve meslektaşları anlamasın diye ismi farklı şekilde kodlamış. Şimdi bu kodlamanın ayrıntılarına bakalım.

Ortak yazardaki isim: F.D.C. Willard

  • F.D. = Felis Domesticus (Kedinin tür adının ilk harfleri)
  • C. = Chester (Kedisinin ismi)
  • Willard = Kedisini terk eden kedinin ismi

Yukarıdaki makaleyi kendi imzası ve sağında kedisinin ayak izleri ile imzalanmış haliyle bazı kopyalarını arkadaşlarına ve meslektaşlarına 1978 yılında gönderir.

Sonrasında, 1980 yılında Fransız bir popüler bilim dergisinde kedisinin tek isim olduğu ayrı bir makalenin yayımlandığı ortaya çıkar.

Bilim dünyasında iki bilimsel çalışmasıyla yer bulan F.D.C. Willard tarihe güzel bir anı olarak geçer:)

Nobel Ödülü’nü alan Abdus Salam’ın garip hikayesi

Abdus Salam, Nobel ödülünü kazanan ilk Pakistan’lı, fen alanında bu ödülü kazanan ilk Müslümandır.

Nobel Fizik Ödülü’nü 1979 yılında kazandı.

 

4

Abdus Salam

 

Başarısını daha öncesinden ispat eden Abdus Salam, 1960-1974 yılları arasında Pakistan hükümetine bilim danışmanlığı yaptı.

Pakistan’a neler kattı:

  • İlk nükleer tesisini 1972’de işletmeye aldı. Müslüman ülkeler arasında bu açıdan bir öncü.
  • 1990 yılında uzaya ilk uydusunu yerleştirdi. Müslüman ülkeler düzeyinde bu da bir ilk.
  • 1980’den beri nükleer silah gücüne sahip olduğu düşünülüyor. Dünyadaki Müslüman ülkeler arasında bu açıdan da ilk ülke konumunda.
  • Pakistanlı fizikçiler ekolünü kurdu. Sayısız Pakistanlının iyi üniversitelerde eğitim almasını sağladı.

Kendi iç dünyasında dindar bir insandı. Bir yazısında şunu demiştir:

Kur’an-ı Kerim bize Allah’ın koyduğu kuralları ve doğa kanununun doğruluğunu derinlemesine düşünmemizi emreder; ancak neslimizin Yaradan’ın tasarımını bir an olsun görebildiği için ayrıcalıklı olduğunu düşündüğümde, lütuf ve ihsanı için naçizane biçimde O’na şükrediyorum.

Nobel Fizik Ödülü için yaptığı kabul konuşmasında, Kur’an-ı Kerim’in Mülk Suresi’nden üçüncü ve dördüncü ayetlerini okumuştur:

O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun? Sonra tekrar tekrar bak; bakışların (aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.

Bilimsel düşüncenin insanlığın ortak mirası olduğunu vurgulayan Abdus Salam, Pakistan’da taraftarları bulunan Ahmediye Tarikatı’na bağlılığı vardı.

1974 yılında Pakistan Şûra Meclisi, Ahmediye akımını İslam dışı kabul eden bir teklifi kabul eder. Bu kararı protesto eden Abdus Salam, tepkisini göstermek için Pakistan’ı terk edip Londra’ya yerleşir. Ayrılmasından sonra dahi Pakistan ile iletişimini kesmeyerek Teorik Fizik Grubu ile yakın ilişkisini sürdürür ve Pakistan Atom Enerjisi Komisyonu’ndaki (PAEC) bilim adamlarına destek verir.

İyi bir Müslüman olan, İslam’ın akıl ve bilim ile çatışmadığının en büyük kanıtı olan Abdus Salam, 1996 yılında İngiltere’de vefat eder. İsteği üzerine memleketi Pakistan’da gömülür. Cenazesine hiçbir devlet ve hükümet temsilcisi katılmaz.

Ölümünden sonra; CERN (Cenevre)’de bilime katkılarından dolayı ismini taşıyan bir yol tabelası koyulur.

 

1

Cern (Cenevre)

 

İsviçre’de bu değerli bilim adamına şükranlarını belirtir.

 

2.jpg

İsviçre

 

Ülkesinde ise mahkeme kararıyla mezar taşındaki Müslüman kelimesi çıkarılır.

 

3.png

Pakistan

 

Hayat böyle tuhaf hadiselerle doludur. Ders alınacak ibretlik hikayeler olsa da bu durumlar yaşanmaya devam eder.

Faydalanılan kaynaklar: 1, 2, 3

Entelektüel dürüstlüğün timsâli Giordano Bruno

İnsan ömrü kısa. Herkes yaşayışı ile gidiyor. Elindeki imkan kadar. İmkanların ölçüsü bir adaletsizlik değil. Kıymet-i harbiyesi insanın, hayata (insanlığa) karşı sergilediği duruştur. Duruştur, onu gelecek nesillere taşıyan.

Yıl 1600. Bir düşünür, hayata gözlerini yumuyor. Diri diri yakılarak. Başkaları tarafından.

Düşünce özgürlüğünün simgesi olan Giordano Bruno.

1

Giordano Bruno

Kapalı bir evrenin olmadığını, evrenin sonsuz olduğunu, dünyadan başka birçok gezegenin olduğunu haykıran bir havari.

Kilise tarafından affedilmesinin koşulu, düşüncelerinden vazgeçmesi. Bütün işkencelere karşı görüşlerinden taviz vermedi.

Şu iki sözü ne kadar da güzeldir bu güzel insanın:

  1. Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı’yı kullanırlar.
  2. Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım.

Yüzyıllar geçti. Onu öldüren zihniyet yok oldu ama kendisi yaşadı. Yaşattı onu duruşu. Fikir namusu, entelektüel dürüstlüğü ile heykeli dikildi. İtalyan sokağına.

giordano

Meydandakiler kim olduğunu biliyordur, umarım.

Kaynak: 1

Bilim adamı yazdığının arkasında olmaz

Sabancı Üniversitesi Tarih Bölümü’nden Prof. Dr. Yusuf Hakan Erdem:

“Bilim adamı yazdığının arkasında olmaz. Bilim adamı yazar, yanlışlanmaya açık olur. Bir şey zaten yanlışlanma imkânı varsa bilimdir. Şimdi ben bu kitabı yazdım, attım ortaya. Tarihçiler okuyacaklar. Onlar kendi metodolojileri içinde çalışan bir sosyal bilim grubu. Şunu diyebilirler: Ya görmediğim kaynak vardır ya bir iç tutarsızlık vardır. O zaman ben, arkasındayım diye ısrar mı edeceğim? Tabii ki düzelteceğim.” (Kaynak)

 

yusuf-hakan-erdem

Yusuf Hakan Erdem

 

 

Bilginin meşalesini alın

Radyumun bulunuşunun 25. yılında Marie Curie’nin yaptığı konuşma:

“Daha fazlasını yapamasak da, belki herbirimiz bir parça bilgi parıltısı yakalayabilirsek, insanlığın gerçek hakkındaki rüyasına mütevazi ve yetersiz olan birşeyler katabiliriz. Karanlığımız içinde görünen evreni şekillendiren büyük planın belirsiz ışıkları, bize parça parça gösterilen, bu küçük mumlar sayesinde olacaktır. Bilimin öyle güzelliklere sahip olduğuna ve ruhani bir gücünün, bir gün dünyayı, şeytanlardan, cahillikten, fakirlikten, hastalıklardan, savaşlardan ve ızdıraplardan kurtaracağını düşünenlerdenim. Gerçeğin belirgin ışığını arayın, bilinmeyen yeni yollar arayın, insanlığın görüş alanı çok uzak olmasa bile. İlahi adalet bizi hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmayacak. Her çağın kendi rüyası vardır. O halde dünün rüyalarını bir kenara bırakın. Bilginin meşalesini alın, geleceğin sarayını inşa edin.” (Kaynak)

madame-curie-8b1e1fde10c1373230bab21eceeae2ed00701efe-s6-c30

İlim ve Edep İlişkisi

Her işi yapmanın bir edebi olduğu gibi bilim yapmanında bir edebi olmalıdır. Bu yüzdendir ki, bir hekim olan Ebubekir Razi Eyvani (856-925) ‘‘Bir dirhem ilim, bin okka edebe muhtaçtır” sözünü telaffuz etmiştir.

Bir insanın paraşütle uçaktan atladığında, ne kadar basınca dayanabileceğini öğrenmek için basınç odalarına sokup, iç organları patlayıncaya kadar basınç uygulamanın ahlaki doğruluğunu, ya da çocuklara ciddi hastalıklara sebep olacak mikropları enjekte ederek ne kadar dayanabilecekleriyle ilgili insanlık dışı testleri ancak Josef Mengele’nin acımasızlığında bulabiliriz. Bu Alman Nazi doktor, yaklaşık 2 milyon kişinin insanlık suçu işlenerek öldürülmesinden sorumlu tutulmaktadır.

İmam Malik’i yaklaşık 1100 yıl ileriye taşıyıp Dr. Josef Mengele ile tanıştırsaydık, büyük ihtimalle: ”İlimden evvel, insanlık adabını öğrenmen gerekir” derdi.

Bu sıralar var olan insan-hayvan ayrımındaki ‘namaz’ tartışmasının ruh halini de, edep eksikliğine bağlayabiliriz. İlle bir fark yaratılacaksa insan ile hayvan arasında, Mevlana gibi ”edeptir, edep” diye haykırmalıyız. Ya da edebin bir damla olduğunu, Hz. Ali’nin ‘‘damla dı mı yok olur” sözüne bırakarak geriye çekilebiliriz.

Kalp kıran, ifadeyle zarar veren, hak için hakikat yolunda olmayan kimseler için, içimize su serpecek bir sözü de Mehmet Akif’ten işitelim: ‘‘Ne ibrettir kızarmak bilmeyen çehren, bırak kardeşim tahsili; git önce edep, haya öğren…”.

Devirler değişti. Dergahta yok. Ama dergaha gidenlere de ilimden önce edep öğretirlerdi. Edep öğrenilmediğinde sonuçlarının ne olduğunu gördük, görüyoruz…

İlim yolunda olan kişileri Yunus Emre’nin sözüyle uğurluyoruz:

”Gezdim Halep ile Şamı, Eyledim ilmi talep, Meğer ilim bir hiç imiş, İlla edep illa edep”.

Bilim Nedir?

Öğrenme arzusu ve merak bilimi doğurmuştur. İnsan sorduğu sorulara çözüm bulmak amacıyla ‘bilmek’ ister. Bu yüzden Aristo, insanı ”bilme ihtiyacında olan varlık” olarak tarif etmiştir.

Bilim, doğru düşünmeyi ve doğruyu araştırmayı kendisine hedef koyar.

İnsanlar doğayı anlamak ve sonrasında çözüme kavuşturmak için üç kavramdan yararlanırlar. Bunlar; deneyim, muhakeme (akıl yürütme), araştırmadır. Bilim bu üç kavramdan faydalanarak varlığı anlamaya çalışır.

Bilimin iki temel dayanağı vardır. Biri deneysel bilgi, diğeri ise halihazırdaki bilgidir. Deneysel bilgi tecrübelere dayanır, halihazırdaki bilgi ise araştırmalar sonucunda üretilir.

Bilim yapabilmek, bilimsel bilgiyle olur. Bilimsel bilgi, insan aklının araştırmalarda elde ettiği düzenli, tutarlı, geçerli, sistemli, kanıtlanabilir ve denenebilir bilgidir.

Zihinsel etkinliğin bilim sayılabilmesi için şu üç koşulu taşıması gerekir:

  • Düşüncenin bir önerme ile dile getirebilir olması,
  • Bu önermenin doğruluğunu gösteren güvenilir kanıtların olması,
  • Önermenin doğruluğunun kabul edilmesi gerekir.

Dipnot: Yazım sürecinde Doç. Dr. Hasan Tutar’ın ”Bilim ve Bilimlerin Sınıflandırılması” sunumundan yararlanılmıştır.